11 Mart 2012 Pazar

Türk Ailesi ve Ataerkil düzenin temelleri ...

Türk ailesi ve onun yarattığı ataerkil toplum düzeninin kaynağı aslında çok eskilere, çocukluk dönemimize kadar uzanır. Bu evrede aile bireylerinin çocuğun bilinçaltına yolladıkları bilgiler onun kişilik oluşumunda büyük yer kaplar.

Dünya görüşümüz, iyi-kötü algımız ve değer yargılarımız belirli bir olgunluğa eriştikten sonra şekillenmeye ve daha sonra tamamıyla bir resim haline gelip değiştirilmesi güç bir tablo olarak benliğimizde yerini almaya başlar. Bunun oluşmasında okuduğumuz kitaplar, birlikte olduğumuz arkadaşlar (Bana arkadaşlarını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim atasözünü bütünüyle olmasa da çoğu zaman doğru bulmuşumdur) Sosyo-Ekonomik konumumuz, toplumsal olaylar ve şartlar olmak üzere geniş ve kapsamlı bir oluşumun sonucunda elde edilir. En büyük payın ise kişinin kendini geliştirebilmesi, yaşamın, gerçekte-özde olan kavramlarını bünyesine sindirebilmesi ve bunu hayatına uygulayabilmesi yolundan geçtiğini düşünüyorum. (Kendini geliştirmekten kasttım elbette bilgi olarak düşünülebilir ama bütün olarak bunu kast ediyorum dersem düşüncemi yanlış ifade etmiş olurum, tıpkı büyük Türk düşünürü, Mutasavvıf halk şairi “Yunus Emre’nin dediği gibi; “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, dediler ilim geride, illa edep illa edep.” İşte edep en az ilim kadar önemli olmalı hayatımızda)

Buraya kadar insanın birey olarak var olduktan sonra göstereceği tutumun nedenlerinin nereye kadar uzandığını kısaca anlatmaya çalıştım.(Yaptığım açıklama çok yüzeysel ve dar bir anlatımdır oysa bahsi geçen konu çok derin ve detaylı şekilde ele alınmalı, fakat ben yazımın konusunun dışına çıkmak istemediğim için bu görüşlerimi burada noktalıyorum)
Şuan hangi konumda olursak olalım, hepimiz bir zamanlar çocuk olduk ve ailemizin bizi istediği şekilde yönlendirmesine izin vermek zorunda kaldık. Türk ailelerini batı ailelerinden ayrı bir yere koyuyorum (Sahiplenme bizim çekirdek aile yapımızda daha yaygındır fakat bunun dozu, çocuğun kişilik gelişimi ve özgüveni açısından iyi ayarlanmalıdır) fakat eleştirilecek birçok yönü olduğunun bilincinde olarak, kız-erkek çocukları üzerinde gösterdikleri tutuma değinmek istiyorum.

Dölün ana rahmine düşmesi ve kadının artık bir anne adayı olduğunun öğrenilmesiyle birlikte evde tatlı bir telaş ve heyecan başlar. Yavrularını kucaklarına alma arzusu giderek artmaya devam ederken, bu dönemde cinsiyet fazla düşünülmez ve yeter ki sağlıklı olsun fikri ön planda tutulur (Bazı kesimlerde maalesef bu tam tersi şekilde işler ve erkek çocuk soy devamı olarak nitelendirildiği için tercih edilir) Çocuk Dünya’ya geldiğinde cinsiyeti üzerinde pek durulmaz ve cinsel kimliği o an için önemsiz bir detay olarak kalır. Çocuk büyümeye başladığında, cinsel uzvu belirginleşip kimlik kazanacak seviyeye ulaştığı anda ailenin devreye girmesi de kaçınılmaz bir son olarak karşımıza çıkar. İşte tam bu noktada bilinçaltına (Ailenin eğitim seviyesi ve davranışları çocuğun gelişmesinde çok önemli yer tutar) Eğer çocuk erkek olarak Dünya’ya gelmiş ise aile büyükleri büyük bir gururla onun cinsel uzvuna övgüler yağdırmaya başlayarak adeta onu kutsallaştıracaktır. Amcalar, Dayılar, Abiler ve tabi baba, çocuğa penisini göstermesi için talimat verecek ve aile fertleri çok ilginç bir olaya şahit olmuşlar gibi bu “an”a kilitleneceklerdir.(Bu kadar yetişkin insanın bir araya toplanıp bundan haz duyması bana hep komik gelmiştir)

Çocuk yetişkin oluncaya kadar bu eylem defalarca tekrar eder ve bilinçaltına şu mesaj yollanır; Erkek penisi ulu orta gösterilecek bir organ ve bende buna sahibim öyle ise bende doğuştan gelen ve çıplaklık yoluyla kazanılmış bir özgürlük, rahatlık söz konusudur. Bu onu ilerde baskıcı bir erkek olarak var edecek ve üzerine sanki ateşten bir gömlek gibi geçip başta kendisi olmak üzere etrafını yakan bir zihniyet olarak toplumda kabul görecektir. Tekrar çocukluk dönemine dönersek, bu kez: Yengeler, Halalar, Teyzeler, yani evin kadınları erkek çocuğu ön planda tutup “Sen ilerde çok can yakarsın” gibi korkunç ve gelecekte bütün kadın-erkek eşitsizliğinin temelini oluşturan cümleyi ağızlardan çıkartacaklar ve çok zaman geçmeden erkek kendini otorite konumuna getirecektir. (Kız ve Erkek kardeşlere baktığımız zaman erkeğin üstünlük taslaması ilk olarak evin içinde kardeşe karşı başlar) Böylece kadın kendi elleriyle ve diliyle ataerkil bir toplum düzeni yaratmaya başlar. Basit ve masum gibi görünen bu cümlenin altında şu anlam yatar; Sen ilerde olabildiğince kızla birlikte olacaksın ve onların duygularını hiçe sayarak tamamen kendi zevkine teslim olacaksın. (Kızlar, potansiyel av, erkekler ise avcı sıfatına ulaşmış olur böylece) Evin kadınlarından bunu duyan çocuk, olabildiğince çok kadınla birlikte olmanın gurur ve üstünlük kaynağı olduğunu düşünür ve kendini buna inandırır. Kadın artık cinsel bir obje olarak bireyin beynine henüz çocuk yaşta kazınmıştır. Daha öncesinden evin erkeklerinden penisini göster lafını işiten çocuk artık iyice rahatlamış ve dört bir yandan vizesini almıştır. Bu da gelecekte yaşanan aldatmalar, kadına karşı işlenen cinayet-şiddet (Erkekler henüz çocuk yaşta kendini kadınlardan üstün görmeye başladıkları için olası bir itaatsizlikte ona şiddet uygulamayı bir görev ve hak olarak niteleyecektir.) çok eşlilik (Erkek kaynaklı) gibi toplumsal ve ailesel facialarının zeminini hazırlayan etken olarak karşımızda dev bir kütle gibi belirir.

Kız çocuklarına gelince, onlar küçük yaştan itibaren saklanmış, gizlenmiş, ayıp gibi kavramlarla susturulmuş, psikolojik bakımdan ezilmiş kişiler olarak yetiştirilir ve bunu zamanla kendiside benimseyip, sindirmiş olarak toplum içine karışır ve yaşamına devam eder. (Aksi olsa bile erkek egemen toplumda derhal susturulacaktır)Kadınlara burada düşen en büyük görev ise kendilerini eğitip, fiziksel ve psikolojik olarak geri planda kaldıkları erkeklerin önüne, bilgileri ve kültürleri ile çıkmaları. Cehaletten arınmış, ilim ile beslenmiş bir kişinin önünde hiçbir gücün duramayacağı somut bir gerçektir. Ataerkil sistem ancak bu şekilde yok edilebilir. Kadınların kendilerini erkeklere karşı korumasını, kadını sadece cinsel eğlence aracı olarak gören erkeklere karşı uyanık olup ilişki tercihlerini belirlerken fazlasıyla dikkat etmeleri ve bu konulara önem vermeleri gerektiğini, gelecekte yaşayacakları olası bir travmanın önüne geçebilmek adına belirtmeyi kendime bir görev olarak görüyorum. Unutmayalım ki ilkelerine bir kez olsun ihanet ettikleri takdirde zaten gerisinde kaldıkları erkeklerin ezici bir ambargosu ile karşılaşacaklardır. (Kadınlık en kutsal ilkedir, bunun hakkının verilmesinin, ona uygun yaşanmasının önemini belirterek kadın olmanın asilliği üzerine vurgu yapıyorum) Güçsüz duruma düşen kadının pederşahi toplumun içinde kendini bulması kaçınılmaz bir son olarak karşımıza çıkacaktır.

Son olarak; gerek Polijiniyi, gerek Poliandriyi son derece tehlikeli buluyor, (Bunlar toplumun çürümesine yol açan iki büyük terimdir) Monogamiyi destekleyerek, Pederşahinin, Maderşahinin olmadığı, Modern-Eşitlikçi Demokratik bir toplum düzeni hayal ettiğimi belirterek yazımı noktalıyorum ...

1 yorum: