Sene 1950,
2.Dünya savaşının hemen ardından, ustanın dönemin şartlarına göre son derece
başarılı olan, siyah – beyaz bir filmi “Rashomon”
“Ryunosuke
Akutagawa”nun aynı ismi taşıyan öykü kitabından senaryolaştırılan bu film, insanın
kendi çıkarları uğruna nasıl günaha batacağını anlatıyor. Ben (Ego) duygusu
insan var olduğundan beri onu bir canavara dönüştürmüştür. Kendi günahını
örtüp, menfaatleri için suçunu başkalarının üzerine yığıp kendini adeta suçsuz
bir melek gibi göstermek, iki ayaklı canavar olan insana özgü bir davranış
olduğu bilinen bir gerçek. Bu film ise tamda bu saydıklarımı görselleştiriyor
diyebilirim.
Masako
Kanazawa (Machiko Kyo), kocası Takehiro Kanazawa (Masayuki Mori) ile ormanda
ilerlerken haydutluğu ile nam salmış Tajomaru (Toshiro Mifune) ile
karşılaşırlar. Haydut, adamı kandırarak onu ağaca bağlar, kocasının önünde
kadınla birlikte olur ve adamı öldürür, işte olay bundan sonra başlar. Kadın tecavüze
uğradı mı? Adamı gerçekten haydut mu öldürdü? Bütün bunlar tam bir bilinmezlik
içinde cereyan eder ve düğüm gittikçe körleşmeye başlar. Haydut, kadın, Ormancı
(Şahit) ve adamın ruhu (medyum aracılığıyla) verdikleri savunmada her biri
olayı kendine göre yorumlayarak anlatır ve ortaya 4 farklı senaryo çıkar…
“Kurosawa”nın
yardımcıları bu senaryoyu ilk okuduklarında anlamadıklarını söylerler, usta ise
onlara bir kez daha okumalarını belirtir, çünkü senaryo bize doğrunun soyut
olduğunu, herkesin kendine göre değiştirebileceğini ve tam anlamıyla bilmenin
güç olduğunu ifade eder…
Teknik, Kurgu,
Açı, Kadraj, jilet gibi kayan kamera anları, “Kurosawa”nın ne denli büyük bir
yönetmen olduğunu bize gösteriyor. Japon müzikleri yerine, Otantik Arap melodilerini
andıran müzikler ise ilginç bir hava bırakmış filmde. Ayrıca; “Kurosawa”nın
meşhur yağmur sahneleri bu filmde yine etkileyici bir rol oynamış. Yönetmenin, çekimlerden
önce oyunculara vahşi hayvan belgeselleri izletmesi, dövüş sahnelerinde onları
insandan çok birer hayvanmış gibi resmetmesi, Homo-Sapiens türünün tinsel boyutlarına
inmek istemesinden kaynaklanmış olabilir diye düşünüyorum. (Özellikle haydut’
un genele yayılan hal ve hareketleri insandan çok uzak bir tutum sergiler)
İnsanın;
yalancılığı, egosu, zaafları ve hayvani dürtüleri üzerine kurgulanmış başarılı
bir yapım, film bittiğinde ise içimizde küçük bir umut kalıyor insanlık adına. İnsanın
insan ile yüzleşmesi için bir fırsat olarak görüyor ve izlemeyenler varsa
aranızda, mutlaka tavsiye ediyorum. Fakat şunu belirtmekte yarar görüyorum ki
filmi günümüz penceresinden değil, dönemin şartlarına göre izleyin.
Herkese iyi
seyirler…
Bu Muthis Kursoswa filmini cok iyi betimledigin icin emegine saglik enes izlemis kadar oldum;)
YanıtlaSilFilm güzel, eleştiri güzel. Lakin parçalar farklı. Filmi biçim ve içerik açısından eleştirmişsin. Fakat birbirine girmiş. Nizam yok. Film hakkında görüşlere yer vermişsin. Eleştiriyi zora sokmuşsun. Yine de emeğine sağlık. Güzel bir çalışma olmuş. Fakat ünlü bir söz vardır. Kral öldü arkasından kraliçe öldü dersen bu olay olur. Kral öldü üzüntüsünden kraliçe de öldü dersen bu da olay örgüsü olur. Sağlıcakla. Başarılarının devamını dilerim.
YanıtlaSil