7 Mart 2012 Çarşamba

Çok kadın hiç kadındır ...

İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarının sıkı bir takipçisiyim desem abartmış olmam herhalde, DT’nin oyunları ve oyuncuları her zaman beğenimi kazanmıştır, içerik olarak klasik ağırlıklı bir çizgi izlemesi ve oyuncularının kaliteli ve meslekte saygınlık kazanmış kişilerden oluşması bunda büyük etken sanırım…

Bugün çağdaş bir oyun tercih ettim izlemek için, “Cezmi Ersöz”ün 2007 yılında yazmış olduğu “Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk” oyununu, Küçük Sahne’de izledim. Tek perdelik oyun, tüketim çağı olan dünyamızda ilişkilerinde artık hızla yaşanıp hızla bitmesini ve bunun hayatımızı aslında nasıl yalnızlaştırdığı üzerinde duran bir oyun. “Kürşat Alnıaçık”ın tek başına sergilediği muhteşem oyunculuk performansının üstüne modern dans eğitimi almış olmanın estetikliği ile yer yer konuşmaları görsel figürlerle ifade etmesi salonda ki herkesi etkiledi.

Oyun, sevgililer gününde gelmeyen bir sevgili ve adamın kendisiyle, geçmiş ilişkileriyle olan hesaplaşmasını anlatıyor diyebiliriz kısaca. Yaşadığı kısa süreli ilişkiler, aldatmalar, sadakatsizlik ve iç hesaplaşması, pişman olmak gerçekten değişmekten kolay mıdır? Diye soruyor bize…

İlişkilerinde davrandığı tutum yüzünden sürekli terkedilmeye mahkum kalan bir adam, sonunda Elif isminde bir kadına aşık olur, fakat ilgisiz, kıymet bilmez tavırlarının cezasını çok acı bir şekilde üstelik özel denilen bir günde ödeyecektir. Bunalımın eşiğinde bu adam gerçekten aşık mıdır? Yoksa kadın karşılıksız bir şekilde onu sevdiği için mi adam kendini aşık hisseder? Aşk yoğun bir duygu patlaması mı? Bir ait olma isteği midir? Birazda bunu soruyor oyun bize, bu soru elbette herkesçe değişen bir tanım bulacaktır kendi içinde, ne olursa olsun ben bir erkeğin gözyaşlarını her zaman kutsal bulmuş ve hafife alınacak bir durum olarak görülmesinin karşısında olmuşumdur.

Oyunda ise pişmanlık, gözyaşı, kendiyle yüzleşme ve aşk var. Üzen, üzülen, tüketen bir adamın sonunda kendi tükenmişliği ve yıkımı duruyor karşımızda. Herkesin benliğinde bir şeyler bulacağı bir oyun olduğunu düşünüyorum, çünkü her birimiz yalnız ve mutsusuz, en azından hayatımızın bir döneminde bu duygulara kapılmışızdır, daha kötü olan ise kalabalık içinde yalnız olmak… Bu oyunda işinde başarılı entelektüel bir yazar olan Sinan, sosyo –ekonomik olarak yüksek sınıfta bulunmasına ve etrafında onca insan olmasına rağmen yalnızlıktan, (bana sorarsanız kişisel tavırları sebebi ile) kurtulamamış bir adamın öyküsü…

Son olarak yazar, “ hayatın neresinden dönersen kardır” deyip henüz 29 yaşında intihar eden şair “Nilgün Marmara ”ya da selam yollamadan edememiş. Zaman zaman seyircinin arasından çıkan, sokaklarda yaşayan, alkolik ve yalnızlığın somutlaştırıldığı karakter ile kısada olsa rolü bulunan “İsmail Kavrakoğlu”nun adını vermek elbette gerekli olacaktır, fırsat bulduğunuz zaman bu anlamlı oyunu gidip görmenizi tavsiye ederim.

Sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileklerimle…

1 yorum:

  1. Firsatim olursa mutlaka gidecegim cezmi ersozun bu oyununa cok iyi senaryo ve bir modern zamanlar catismasi : insanin eglendiginde, guldugunde ictiginde, gezdiginde olabildigina cok arkadasligi, evine gittiginde ise kendi yalnizligi ve evde cit cikmamasi , hizli baslayan ve cabuk biten yapay iliskiler, sahte gozyaslari, aglayamayan dedigim dedik erkekler, tum bunlar ozelde Turkiyenin turk insaninin problemi olarak karsimiza cikiyor, enesi bu yazisindan dolayi tebrik ediyorum, saygilarimi sunuyorum, furkan arisoy.

    YanıtlaSil