8 Mart 2012 Perşembe

İnsan haklarına inat yaşasın organizma hakları ...

Belki başlığımın ismi size ilginç, belki de saçma gelmiştir ama hemen ön yargılı olmayın derim. 21. Yy’ da Ulus-Devlet anlayışından çok, birey hakları ön planda tutulur ve insan özgürlüğü onun temel hak ve hürriyetleri göz önünde bulundurulur. (Geri kalmış ülkelerde tam tersi durum söz konusudur ama biz burada olması gereken üzerinden yorum yapıyoruz)
İnsan doğası gereği düşünen, akıl sahibi (En azından öyle olması beklenir, fakat günümüzde tablo tam tersi bir şekilde karşımıza çıkabilir, bunu görmek için günlük hayatta kısa bir gözlem yapmak yeterli olacaktır) bir varlık olduğu için canlı türünün en üst sınıfı olarak kabul edilir: adeta kutsallaştırılır, yani canlı türleri içinde bir hiyerarşik düzen mevcut bunun en üstün haklarından da homo-sapiens türü nasibini alır. Tabi hiyerarşik düzen insan türünün içinde de katmanlara ayrılır ve çeşitli sınıflara bölünür, yani tam bir eşitlik söz konusu olamaz. (Bu ayrı bir tartışma konusu olduğu için şimdilik buna değinmeyeceğim)

Asıl anlatmak istediğim konu ise doğada var olan milyonlarca organizmanın hak ve hürriyetleri ne olacak? Onların yaşama haklarını kim savunacak? Dili olmayan ve dertlerini anlatamayan bu canlılar birleşip kendilerini savunmaya kalkışacak bir platformun içinde bulunmadıklarına göre (Vahşi yaşam koşullarında varlığını sürdüren canlıların fiziksel gücünden bahsetmiyorum elbette, zira o insanoğlunun vahşiliği karşısında lafı bile edilemeyecek kadar gerekli olan bir korunma içgüdüsü ve doğa kanunudur) onların haklarını da çok güçlü ve üstün olarak gösterilen insanların savunması gerekmez mi? Yoksa burada da bir çeşit sosyal -  darwinizm anlayışı mı söz konusu? Biz daha iyi şartlar altında yaşayacağız, zenginleşeceğiz, rahatlık içinde varlığımızı sürdürüp bolluk ve refah ile günümüzü gün etmek için (Kişisel menfaat ve benlik anlayışı) doğadaki canlılara eziyet edeceğiz ve bunun adına modern yaşamak diyecek kadar da duyarsız ve acımasız bir zihniyetin eseri olan bir dünya inşa edeceğiz, bununla da büyük bir gurur duymaktan hiç utanmayacağız.

Geçmişte yok olan çeşitli hayvan türleri yine bizim bitmek bilmez ihtiyaçlarımız için yok olmadı mı? Tükenmekte olan onlarca canlı türüne ne demeli? (Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) 2006 raporu, insan kaynaklı suistimaller sonucu 784 türün dünya üzerinden tamamen yok olduğunu ve 16.119 hayvan türünün tükenmekte olduğunu göstermekte. Sadece 2006'da listeye 530 türün eklenmiş olması canlı türlerinin ne büyük bir tehdit altında olduğunu gösterir.) bu durumda en masum olanımız bile birer cani ve katil değil mi? Yoksa “aman nasılsa onlar hayvan bize hizmet etmek için varlar” düşüncesine mi hakimsiniz sizde? Bana kalırsa bu duyarsız davranış ile bir insanın evine hırsızlık için girip karşılaştığı ev sahibini öldürdükten sonra kaçan bir mahlûk arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de aynı derecede merhamet özelliklerini kaybetmiştir. Sadece hayvanlardan bahsettiğimi sanmayın; bitkiler, toprak, taş, kaya, güneş vs. bütün bunlarında yaşamda aynı derecede hakları vardır ve insanlara bu hakları çiğnemek gibi bir hak verilmemiştir. Hepsine aynı derecede sevgi ile yaklaşmak gerçek insana yakışan davranış olacaktır. İşte insan gerçekten özel bir varlıksa ancak bu özelliği ile özel kılınmalıdır.

Sokakta yürürken kendisine hiçbir zararı olmamış (Zaten nasıl bir zarar verebilir ki yada boyutu ne olabilir?) masum bir kediye, toplumda yer edinememiş ezik ve looser kişiliği yüzünden tekme atıp geçen yaratığa mı insan deyip onun haklarını savunacağız? (Toplumda bu tip insanların sayısı maalesef azımsanmayacak kadar çoktur) yada horozları midesi biraz daha şişsin, dünyevi zevklerden daha fazla nasibini alsın diye vahşice dövüştüren insanların hakları mı savunulacak? Başka bir örnek vermek gerekirse; İspanya’da ki boğa güreşleri tartışılabilir … Ben bu geleneği halen anlayabilmiş değilim. Bir hayvana eziyet etmek nasıl eğlence anlayışı olabilir ve her sene tekrarlanır? Dünya ise buna sanki normal bir olaymış gibi bakar ve TV’lerde her yıl o dönem gelince büyük bir yankıyla adeta gözümüze sokup normalleştirirler, bunları anlamak gerçekten bana çok zor geliyor. Peki, insan kendinde bu yetkileri nereden buluyor? Sanki yaşam sadece onlara verilmiş bir armağan geri kalanlar ise yok edilmesi gereken bir meta yığını. Sadece bunlarda değil; ağaçları ateşe veren, ormanları rant sağlamak için yakan, bitkileri öldüren kişilere hiç değinmiyorum bile, hepsi eşit derecede işlenmiş birer cinayettir!

İnsanlık büyük bir hızla acımasızlaşmaya devam ediyor, artık kendi türünü yok etmek dahi ona yetmemeye başladı ve doğada nefes alan her canlıyı öldürmeyi - parçalamayı kendine bir görev olarak benimsedi. Temennim insanlık içinde bulunduğu bu acımasız ve vahşilikten bir an önce kurtulsun. Hoşgörü, saygı ve adaletin kollarına bıraksın kendini. Unutmayalım ki insanlık kendini bir şekilde savunabilir ama bu güçsüz varlıklar insanın merhametine muhtaçtır. (Doğada ki organizmalara şefkatle yaklaşan birinin zaten insanlığa zarar vermesi mümkün olamaz) Onlara yardım etmeyi kendimize bir yük olarak görüyorsak en azından zararda vermeyelim ve doğanın akışına müdahil olmayalım.

Yazımın son cümlelerini sizlerle paylaşırken, kalbinizden merhamet eksik olmasın diyor ve konuyla alakası olduğunu düşündüğüm için, Dostoyevski’nin “Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor” sözünü paylaşıp yazıma son veriyorum. Hepinize daha yaşanabilir bir dünya dilerken bunun için her birimize büyük bir sorumluluk düştüğünü de hatırlatıyorum…

Sevgiler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder