7 Mart 2012 Çarşamba

Ölüm Tarlası ...

Evet… İsmi kulağa ürkütücü gelse ve bir film izlemek için heyecan verici olsa da içeriğin bu kadar vahşi olmadığını belirtip ön bir giriş yapayım. Bugün vizyona giren yeni bir filmi izledim. Klasik bir Amerikan polisiye izlenimi bırakmasına rağmen yaşanmış bir olaydan alıntı olması beni sinemaya çeken bir etken oldu.
 
Texas Eyaletinde 2 dedektif; Mike Souder (Sam Worthington), Brian Heigh ( Jeffrey Dean Morgan) kadın kurbanların bedenlerini çalılıklara atan bir seri katilin izini sürerler. Bulunan 60 kadın cesedi vardır, fakat katil bu kez yön değiştirerek kendilerini izleyen dedektifleri hedef almaya başlar.

Son olarak; Kasabada yaşayan ve ailesi ile sorunları olan “Anna” isminde küçük kız katiller tarafından kaçırılmış ve kurban konumuna gelmiştir. Polisler küçük kızı adeta zamanla yarışarak kurtarmaya çalışırken beklenmeyen bir olay olur ve dedektif “Brian” ortadan kaybolur. Küçük kızı öldürmek isteyenler şüpheli konumda olan katiller mi? yoksa başka birileri mi? İşte burada tam bir karmaşıklık söz konusu olmaya başlar ve işler iyice düğümlenmiş bir hale gelir.

Mike küçük kızı kurtarabilecek mi? Brian kim tarafından hedef haline geldi? Yoksa ortada başka katiller mi var soruları, izleyici olarak kafamızda dönüp dururken bir anda kendimizi filmin sonunu merakla bekler haldeyken buluyoruz.

Amerika’da ekim ayında vizyona giren “Teksas Ölüm Tarlası” aslında bize şu mesajıda verip düşünmemizi sağlıyor; Avcıyken av olmak mümkün mü? Bana sorarsanız bu ikisi birbirine çok yakın iki kavram, kimin av kimin avcı olduğu hiçbir zaman bilinemez, tıpkı bu filmde olduğu gibi, kendinizi avcı olarak görürken bir anda av konumunda olabilirsiniz ve bunu fark ettiğiniz anda yapacak hiçbir şeyiniz kalmamış olur… “Ami Canaan Mann”ın yönetmenliğini yaptığı bu filmin; Gerçek bir olaydan esinlenilmiş olması ve sıkmadan kendini izletmesi sebebiyle, görülmesi gereken bir yapım olarak ön plana çıkıyor.

Herkese İyi Seyirler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder